İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "AK Parti’nin teşkilat ve yönetim kademelerine sesleniyorum; Tek adamın bakanı ve kurmayı olmanın reçetesi bellidir. Milletin dertlerinden, milletin sıkıntılarından ne kadar uzak olursanız; Türk milletine düşman, diğer herkese dost olursanız, bu iktidarın vazgeçilmezi olmak hedefinize ulaşırsınız. Ancak büyük Türk milleti müsterih olsun. Bu utanç dolu devran elbet böyle devam etmeyecektir. Bu milletin 'dur' diyeceği takvim yaklaşmaktadır. Sandık ufuktadır. Bu kara bulutlar memleketimizin üzerinde bir daha toplanmamak üzere dağıtılacaktır" dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu’nun gündeminde DEM Parti Milletvekilinin ''Ermeni soykırımı'' iddiaları, ''Terörsüz Türkiye'' süreci, İsrail-İran savaşı vardı.
''Biliyorum ki; memleketin konuşulması gereken çok meselesi vardır. Türk Milletinin gür sesle duyurulması icap eden, Çözüm bekleyen çok yakıcı dertleri vardır'' diyerek sözlerine başlayan Dervişoğlu, şöyle devam etti:
''Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nun 18 Haziran 2025 tarihli 98’inci Birleşiminin ikinci oturumunda söz alan DEM Partili bir milletvekili, milletimizi ve şanlı tarihimizi hedef alan bir konuşma yapmış, Türkiye’yi soykırımcılıkla, Talat Paşa’yı da katillikle itham etmiştir. Bilinmesini isterim ki; Türk milletine ‘soykırım’ iftirasında bulunmak, tarihimize yöneltilmiş düşmanca bir saldırıdır. Bu düşmanca saldırıya geçit vermemek adına mecliste direnç gösteren tüm milletvekillerimizi başta Yasin Öztürk ve Şenol Sunat olmak üzere alınlarından öpüyor, tebrik ediyorum. Çok değil 8 yıl önce; Aynı kürsüden yapılan, benzer bir açıklama karşısında Talat Paşa’yı ve Türkiye’yi savunmak için sıraya giren Cumhur Koalisyonu üyeleri, bugün hiçbir şey olmamış gibi susuyorsa, Türkiye’yi soykırımcılıkla itham eden o zatı ve onun ithal kirli sözlerini umursamıyorsa, orada bir hassasiyet değil, üstü kapalı bir onay hatta memnuniyet görülmekteyse, mesele, ancak umursamaz, ilkesiz ve teslimiyetçi bir iktidar zaafiyetiyle tanımlanabilir.
"Milletimizin geleceği için adaletin tecellisini bekliyoruz"
Bu kürsüden; ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ yazılı makamların, masalarında oturanlara sesleniyorum. Üç günlük siyasetinizle, 3000 yıllık devletin kirletilmesine seyirci kalamazsınız! Aklınızı başınıza alın, o makamlar için iradelerinize koydurduğunuz ipotekleri kaldırın. Türk milletine, Türk devletine rağmen, onların hilafı ısrarında kalırsanız, tarih sahnesinde sorumluluktan kurtulamazsınız. İYİ Parti olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yaptığımız müracaatla, söz konusu konuşmanın meclis tutanaklarından çıkartılmasını, iftira nitelikli beyanların sahibinin Meclis İçtüzüğüne göre cezalandırılmasını talep ettik. Ayrıca Meclis Başkanı ile birlikte, mecliste grubu bulunan siyasi partilere de ziyaretlerde bulunarak, konu ile ilgili hassasiyetlerimizi kendilerine ilettik. Şimdi kendimiz için değil, milletimizin geleceği için adaletin tecellisini bekliyoruz.
"Adalet, saray sultasından kurtulamadı"
Ne tesadüftür ki Saray iktidarı, yeni Adalet sarayları inşa etmeye başladığından beri; adalet, saray sultasından kurtulamadı. Bırakın kurtulmayı, her gün o karanlığın bataklığına daha çok gömülmektedir. Evet, sadece adalet değildir karanlığa sürüklenen. Aynı zamanda hürriyettir. Fikirde, düşüncede, bilimde, medyada, okullarda, sokaklarda, hürriyet her yerde zincirlidir. Nasıl ki adalet herkes için lazımsa; kadını, erkeği, zengini fakiri bundan yoksun olduğunda, hiçbir sıfat, onu yerine koymaya yetmiyorsa, hürriyet de öyledir. Cumhur Koalisyonuna imtiyaz olarak tanımlanırken, milletten esirgeniyorsa, orada ancak ve ancak esaret vardır, zorbalık vardır, istibdat vardır. Evet, adalet sarayları… En büyüğü ise Çağlayan’dadır. Ve bu en büyük adalet sarayının gölgesinde Abide-i Hürriyet anıtı vardır. O anıtta ölülerimiz değil, mücadelemiz yatmaktadır. Sadece Talat ve Enver Paşalar değil, Mithat Paşa’lar, Mahmur Şevket Paşa’lar yatmaktadır. Her daim 'Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet' diyerek ‘Yaşasın vatan, yaşasın Türk milleti’ diyerek ömrünü bu yolda feda edenler yatmaktadır.
''Artık devlet kalmamıştır''
Hukuk Devleti kavramının Türkiye’de iki önemli eksiği vardır. Bunlardan birincisi, hukuktur. İkincisi ise ne yazık ki devlettir. Bu ikisi olmayınca, geriye meşruluğunu yeniden üretemeyen, haliyle de geriye, iktidardan ziyade, alelade bir organizasyon kalmaktadır. Saray'ın makam saplantısıyla ürettiği tehdit ve tehlike budur. Ve bu haliyle de devletimizin ve milletimizin bekası, bizzat ‘beka beka’ diye bağıranlarca tehdit edilmektedir. Asıl tehdit; devletimizi bir oydaşma/meşveret zemini olarak değil, bir şahıs malı zannedenlerin ta kendileridir. Hayatlarımızın her alanında her gün bunun sayısız örneklerini yaşıyoruz. Geçtiğimiz hafta yaşadıklarımız ise aylardır uyardığımız bu tehditlere ilişkin; çok net bir örnek teşkil etmiştir. Artık devlet kalmamıştır. Gazi ünvanlı Meclisimizin kürsüsü Büyük Türk milletine ve binlerce yıllık devletimize ‘soykırımcı’ iftirası atılacak hale getirilmiştir. Ne yazık ki Meclisi yöneten Başkanvekili bu sözleri değil, bu sözlere tepki gösteren Türk’ü ve Türk devletinin değerlerini savunan İYİ Parti'nin sesini kısmaya çalıştı. Elbette ki bunun karşılığı olan haklı tepkiyi de gördü. Talat, Enver, Cemal Paşalar… Derdimiz, sadece bu önemli şahsiyetlerin aziz hatırları ile sınırlı değil. Derdimiz, Türk modernleşmesine, uyanışına, inkişafına karşı girişilen sağlı sollu, bölücü yıkıcı saldırılara karşı Türk milletini ve onun devletinin değerlerini savunmaktır. Derdimiz, 200 yıllık ilerleme ve muasır medeniyetler seviyesini aşma yolculuğumuza taş koyanlarladır. Konulan taşları da, o taşları koyanları da yolumuzdan kaldırmak boynumuzun borcudur.
''AK Parti iktidarının semirttiği üç holdingin menfaatlerine yasa yapılmaya çalışılıyor''
Türkiye’de Hukuk Devletinin iki eksiği var: Biri Hukuk, diğeri Devlet. Son günlerde yaşadığımız bu durumun ikinci örneği. Hukuksuz tutuklamalardır. Onun da son temsilcisi Gazeteci Fatih Altaylı olmuştur. Demokrasi ve Türk milletinin kendini yönetme azmine ilişkin basın ve İfade hürriyetinin sınırları içinde olduğu su götürmez bir örnekten bu kez tehdit çıkarıp, bunu da Cumhurbaşkanı'na karşı diğer fiili hareket kavramının içine koyup, bir gazetecinin önce gözaltına alınmasına ardından da tutuklanmasına şahit olduk. Teknik hukuki ayrıntılara girmeyeceğim. Ama bu durum işte bu ülkede ne hukukun ne de devletin olmadığının en güzel ikinci örneğidir. Geldim üçüncü örneğe Torbacı iktidarımız dur durak bilmiyor. Geçtiğimiz hafta komisyondan, Cumhur Koalisyonu kadrolu ve geçici ortaklarının geçirdikleri yeni bir torba kanun teklifi ile; AK Parti iktidarının semirttiği üç holdingin menfaatlerine yasa yapılmaya çalışılıyor. Kamunun değil, rant kadrosunun yararı için çalışan Cumhur Koalisyonu, bu kez de tabii ve kültürel mirasımızı talan etmenin yeni yol ve yöntemlerini hazırlamış. Ola ki; Bakanlıklar izin vermez. İçlerinde hala vatanına sadık milletine bağlı bürokratlar kalmıştır düşüncesiyle, yürütmenin tekelinde, tek adamın egemenliğinde bir kurul kurup, işlerini tıkırına koymanın sözüm ona yasal zeminini hazırlıyorlar. Çevresel Etkinin Değerlendirilmesi gibi hususları da işlevsizleştirip Bir oldu-bitti süreci getirip, ön kontrolü ortadan kaldırıyorlar.
''Doymuyor, durmuyor, iflah da olmuyorsunuz''
Şimdi aynı bu beyler ve bu beylerin kirli zihniyeti, sözde sivil anayasa sevdasına düştüler. Kendileri TBMM dururken 11 kişilik komisyon kurup çalışma yapıyorlar ya, bakın uymadıkları Anayasa’mızın 169. maddesi ne diyor; ormanlar, ‘Devlet eliyle’ korunur, bu alanların mülkiyeti devredilmez diyor. Pek bu beyler ne yapıyor? Bu torba teklifle, Cumhurbaşkanı Yardımcısının başkanlığında kurdukları bir Kurula -Maden alanlarına denk gelen ormanların ücretsiz devrinde, Altın gibi değerli madenlere yönelik izinlerde yetki veriyorlar. Ya hu siz Anayasa’yı çiğnemeden iş yapamıyor musunuz? Anayasa’ya uygun kanun çıkaramıyor musunuz? 23 yıldır yönettiğiniz Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle, tarihiyle, anayasasıyla, kurumlarıyla, kanunlarıyla kavganız ne zaman bitecek? Stratejik ve kritik madenlerin neler olduğunu Cumhurbaşkanı belirlesin. Yetmez. Bu maden faaliyetleriyle alakalı acele kamulaştırma kararını da Cumhurbaşkanı alsın. Yetmez. Kurulun üyelerini de Cumhurbaşkanı atasın. Hatta Cumhurbaşkanı bu stratejik kritik madenleri, kendi belirleyeceği oranda şirketlerin stok yapmasına da izin versin. Yemeğin tüm etlerini kendi tabağına koyan bu akla, suyundan da koyalım mı diye sorası geliyor insanın? Yalanla ve talanla yarattığınız tek adam rejiminiz ile; devleti şirkete, vatanı pazara, milleti ırgata çevirdiniz. Doymuyor, durmuyor, iflah da olmuyorsunuz.
''Türk milletine de çağrıda bulunuyorum: Tarlanıza çökecekler''
Temel hakların korunmadığı yerde, vatanın hak ve hukukunun da korunamayacağı açıktır. Topraklarımızdan bahsediyorum. Ağacımızdan, yeşilimizden bahsediyorum. Çıkarılmak istenen yeni yasa ile birlikte, vatanı yağma etmekte, yeni bir aşamaya geçmek isteyen iktidardan bahsediyorum. Türk Milletine de çağrıda bulunuyorum: Tarlanıza çökecekler, iki dudaktan çıkan bir olurla, birkaç damla mavi mürekkeple atacakları imzayla çökecekler. Müsterih olun, yabancıya gitmiyor diyecekler. Karşınıza, elinde uydu fotoğraflarıyla rant çeteleri ve onların taşeron şirketleri gelecek. Hayvan otlattığınız meralarınıza giremeyeceksiniz. Nesiller boyu büyütüp, rızık paylaştığınız ağaçlarınıza çökecekler. Sizleri de elinize tutuşturdukları yol harçlığı ile, büyükşehirlerde inşa ettikleri tabuttan hallice beton binalara hapsedecekler.
''Seçim bittiğinde zamlar yağmaktadır''
Türkiye, tarihi boyunca, üreterek yaşamak ve kalkınmak zorunda olan bir memleket oldu. İnsanını doyurmak için bu toprakların üzerindeki zenginliklere muhtaçtır. İnsanını donatmak için de o zenginliklerden katma değer üretmek zorundadır. Bu topraklar, bereketlidir ancak bunların yağmasına değil Anadolu; hiçbir toprak parçası yetmez. Biliyorsunuz, en büyük yalanları, en vahşi madrabazlıkları en çok tekrarladıkları sloganlar ele veriyor. 2053, 2071, İkinci yüzyıl… Gelecekten kasıtları, hep bir sonraki seçimdir. Bunun içindir ki, her iki seçim arası Türkiye perişanlığa teslimdir. Seçim bittiğinde zamlar yağmaktadır. Maaşlara yapılacak zam ise, her nedense rafa kalkmakta, kredi ve destekler unutulmaktadır. Çünkü kendi yağında kavrulan bir Türkiye, bu sömürge iktidarı için en büyük kabustur. Birbirine güvenen, aynı vatan için çalışan bununla da övünen Türk Milleti, bu Çin malı TEMU işi sultanlığın panzehiridir. Adalete ve Hürriyete düşmanlıkları bundandır. Ekonomide hürriyet, paylaşımda adalet olursa, Bu Büyük Ortadoğu Projesinin piyonlarına, Türk vatanında ve Türk devletinde işgal edecekleri bir tek makam bile düşmez. Devletin aklından ve fikrinden adaleti çıkarmaları bundandır. İşte o durumda da geriye bir grup yağmacı kalmaktadır. Devlet değil, çeteye dönüşmüş bir grup başıbozuk kalmaktadır!
''Anadolu toprağı sizin off-shore hesabınızdaki para mıdır da mı taşıyacaksınız''
Yağma, yüzyıllardır bu topraklardan, Anadolu’dan, Orta Doğu’dan Afrika’dan elini çekmedi. Emperyalistlerin kendileri gitse bile, yerlerine bıraktıkları diktatörler hüküm sürmeye devam ediyor. Tam da bu tablonun parçası olarak, Türkiye’yi yanı başımızdaki köhne krallıklar ve diktatörlükler gibi, yeraltından çıkardıklarıyla yönetmeye heves eden iktidarın, Anadolu’yu ve onun binlerce yıllık zenginliklerini gözden çıkarması bundandır. Zeytin sadece kendi sofralarına girmesi gereken bir nimet, zeytinyağı, sadece kendilerinin ekmek banması uygun olan bir şifaya dönüşüyor. Zeytin ağaçlarını taşıyacaklarmış. Nereye taşıyacaksınız? Sarayın bahçesine mi? İmara açtığınız ormanların, koruların ağaçlarını taşıdığınız gibi mi taşıyacaksınız? Anadolu toprağı sizin off-shore hesabınızdaki para mıdır da mı taşıyacaksınız! Ne Anadolu’muz, ne de Cumhuriyet tarihimiz, böylesini hiç görmemiştir. Adaletin köküne kibrit suyu dökülmüşken, adalet mekanizması Saray Danışmanları tarafından yönlendiriliyor iken, mahkeme heyetleri adil yargılama yolunda adımlar attığı anda bir kararname ile darmaduman edilirken Adalet Bakanlığı koltuğunda oturan ‘Adalet Sekreteri’, hiç yüzü kızarmadan; ‘Türkiye Hukuk Devletidir’ diyebilmektedir. Ülkemizin etrafı ateş çemberi haline dönüşmüşken; turistik bölgelerimizde büyük krizler ve problemler varken; sektör temsilcileri iptal edilen rezervasyonlar, azalan turist sayısı gibi krizlerle ilgilenirken saçını tarayanlardan bir diğeri, Erdoğan’ın Kültür ve Turizm Sekreteri, 50 metrelik lüks yatını Atina’daki marinaya demirleyip, Türkiye’den yanına gelen gazeteci ile ‘Türkiye’nin turizm politikasını’ konuşuyor. Bu rezil ve utanç verici tabloya karşılık artık söylenecek söz bile kalmamıştır.
"Sandık ufuktadır"
Bir acı verici örnekte Erdoğan’ın Sağlık Sekreterinden gelmiştir. Anadolu’nun hemen her yerinde her gün yeni bir sağlık skandalı yaşanırken, sağlık politikaları iflasın eşiğine gelmişken, milletimiz MR sırası için 1 yıl sonraya gün alabiliyorken, devlet hastanelerinde ameliyat olmak için aylarca beklemek gerekirken, özel hastaneler uyguladıkları fiyatlar ile vatandaş için erişimi imkansız hale gelmişken, Bolu İlini ziyaret ettiği sırada; ne hikmetse aklına Düzce, Karabük, Zonguldak, Sakarya değil ‘Şam’ gelmiştir. Şam’da ‘300 yataklı kalp damar hastanesi’ açacaklarını söylemiştir. El insaf, gerçekten el insaf! Bu milletine düşman-gaddar, dışardakine dost ve merhametli olmak değil de nedir? AK Parti’nin 2018 yılından itibaren hayatımıza kattığı, ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ adı verilen ucube rejim, bunlar gibi onlarca örnekle doludur. Milletin parasını, millet için değil gösterişe harcamak, milletimizi ise en temel hizmetlerden mahrum bırakmak bu iktidarın artık yerleşmiş politikalarıdır. Buradan AK Parti’nin teşkilat ve yönetim kademelerine sesleniyorum; Tek adamın bakanı ve kurmayı olmanın reçetesi bellidir. Milletin dertlerinden, milletin sıkıntılarından ne kadar uzak olursanız; Türk Milleti’ne düşman, diğer herkese dost olursanız, bu iktidarın vazgeçilmezi olmak hedefinize ulaşırsınız. Ancak Büyük Türk Milleti müsterih olsun! Bu utanç dolu devran elbet böyle devam etmeyecektir. Bu milletin 'dur' diyeceği takvim yaklaşmaktadır. Sandık ufuktadır. Bu kara bulutlar memleketimizin üzerinde bir daha toplanmamak üzere dağıtılacaktır.''