9486,56%0,12
39,27% 0,00
44,94% 0,00
4255,72% 0,46
6833,74% 0,00
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Bizim meydan meydan eylem yapıyoruz dediğimiz mesele, sandığa, adaya sahip çıkma meselesi. Biz o sandığı Tayyip Bey’e kaptırmamaya çalışıyoruz. Çünkü sandık Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten, İnönü dönemine ait. Biri tek adam rejimini bitirip cumhuriyeti ilan etti, meclis kurdu, diğeri bunun devamında çok partili rejime gidip kaybettiği seçimde iktidarı devretti yani iktidarın değişebilir olduğunu gösterdi Türkiye’de. Bugün Erdoğan, bu iki kazanımı elimizden almaya, demokrasiden diktaya geçmeye çalışıyor" dedi
CHP Lideri Özgür Özel, TELE1’de “Liderler Özel” programında soruları yanıtladı.
"Siz sık sık iktidara ‘Durun, geri adım atın, siz sertleşirseniz ben de sertleşirim, siz savaş hukuku uygularsanız ben de gereğini yaparım’ diyorsunuz. İktidar nereye kadar gidecek?” sorusuna Özgür Özel, şu yanıtı verdi:
“Ben onlara 'durun' derken 'yargılama yapmayın' demiyorum. 'Durun' derken 'hukuksuzluğu, haksızlığı durdurun, yargılama olsun' diyorum. HSK bu savcılarla adil yargılama çıkacağını düşünüyor mu, olabilir mi? Bu savcı şimdi bir iddianame hazırlayacak ve iddianamede görevi ne savcının? Lehe delil topladığı gibi aleyhe de delil toplamak. Siz bu anlayışın lehe delil toplayacağını düşünüyor musunuz? Ağzımla söylüyorum, söylediği 3 gün telefon sinyalinin dakika dakika ispatı var. Dün söyleniyor, dün bu ifadeyi alan savcı, bütün arkadaşlarımıza bu hakları görünce şöyle yapıyormuş, her halde vicdanlı, insaflı bir arkadaşa denk gelindi, üzüntülerini belli edip ‘Kararı ben vermeyeceğim, soruşturmanın savcısı verecek’ diyormuş, o ifadeyi alan savcı. Diyorlar ki dinledikçe şaşırdı, bir şey diyemedi. Bizim arkadaşlarımız ilk kez savcılığa düşüyorlar, o ifadeyi alan savcı ifade tutanağını alıp götürüyor. Maalesef kötü bir usulle soruşturma savcısı kararı veriyor, güya okuyup verecek. Zaten kafadan kararı vermiş bunlar, öyle davranıyorlar. Bizim arkadaş karşısında savcıyı görünce haklılığını anlatmaya çalışıyor ona, ‘Ben o gün orada değildim, şöyle ispatlayayım’ diyor. O da insan, bakıyor ki haklı adam, ‘Biliyorsunuz değil mi, kararı soruşturma savcımız verecek’ diye neredeyse özür diledi benden, bunları görüp duyunca. Öyle bir ifade yok ama his o ve birçok arkadaşımız ‘İfadeyi alan savcı mahçup oldu bunun karşısında.’ Gaziosmanpaşa, soruşturulduğu olay, 1 Nisan’da kendinden önceki belediye başkanının, belediye meclisine sevk ettiği ve yapılan belediye meclisinde AKP ve MHP çoğunluğu ile onların oylarıyla kabul edilen bir şeyden yargılanıyor benim arkadaşım. Çıldırmamız biraz da buna.
"İfadesini kabul etmemişler"
Utku Caner Çaykara, en gencimiz, 32 yaşında seçilmiş. Belediyede oturduğu yok, sokakta ayakkabı eskitiyor, acayip bir enerji. Bugün Avcılar’a sandık koyun biz yaptığımız ankette seçildiği günden beri oyunu en ileri götüren belediyeden biri. Bugün sandık koyun, yüzde 75 ile seçilecek. Kendisinin hiç ilgisi olmayan kampanyada Avcılar İlçe Başkanlığı’na araç desteği istendi, desteği verdik diyorlar, Avcılar Belediye Başkanı’nı bu desteği veren kişiyi iade vermekle suçlayacaklar, iade yapılmamış, iade yok. Böyle acayip bir durum. Utku neden orada bilen yok. İki ifade var o da kayda geçsin, bunlar çarpıcı şeyler, bir yerde dursun. Bir ifadesi şu, Aziz İhsan Aktaş’ı götürüyorlar, ilk verdiği ve önüne ittirdikleri şu olmaz diyor, ‘Baba’ diyor, ‘baba’ diye başlamış lafa, ‘Ben bütün iş yaptığım beeldiyelere seçim geldi mi kampanyaları için ne ihtiyaçları varsa baskı araç falan yardım yaparım belediye başkanlarına. Bana haber yolladılar, AK Partililere yolluyorsun belediyeleri biz alırsak ne yapacaksın, gel bize de yap’ CHP demiş güya. Ben de AK Partililere yaptığım gibi, AK Parti’ye 10 araba verdiysem 2 tane de CHP’li rakibine yolladım. Gelirse beni sepet havası yapmasın diye.’ İfadesi bu. Bu ifadesini kabul etmemişler, ‘olmaz’ demişler. Bir süre sonra ifadeyi şöyle almışlar; ‘CHP’li belediye başkanı adayları haber yolladı, kampanyamıza yardım yapsın’ deyip 4-5 belediye ismi vermiş. Şunlara verdik oralarda araç gezdi diye. Bu ispata muhtaç bir iş de, ben AK Parti’ye 10 yapıyorsam 2 tane de bunlara yaptım seper havası olmasın diye ifade vermiş Aziz İhsan Aktaş bu ifadeyi alamıyor neden? Çünkü içinde AK Parti geçiyor. Eğer dün yapılan muamele, ahlaki, vicdani, hukuki olsa o günün Aziz İhsan Aktaş’ın yaptığı 20 AK Partili belediye başkanını da alman lazım.
"AK Parti’ye kiralama faturalarını göstersin"
Bir de şunu söyleyeyim: Manisa’da bütün Somalılar bilir, Soma’daki madenler AK Parti’nin seçim kampanyasına full destek verirler, sırf Soma’ya değil bütün Manisa’ya. Vaktiyle AK Parti’nin bu değil bundan önceki seçim, AK Parti’nin konvoyları birbirinin aynısı 18 tane parti bayrağıyla giydirilmiş otobüs, yabancı plaka. O plakalı araçları hangi firma kiralamış? AK Parti bir önceki seçimde Manisa’da kullandığı yabancı plakalı araçların, yanlış telaffuz etmeyeyim diye söylemiyorum, hangi firma tarafından ya da AK Parti’ye kiralama fatıralarını göstersin, hadi buyur.”
"Muhalefete düşesi yok çünkü rejim değişikliği sürecini tamamlamak istiyor"
“Erdoğan’ın oyunu, hedefi sizce ne" sorusu üzerine Özel, şunları kaydetti:
“Erdoğan’ın hedefi şu, iktidarda kalmak istiyor. Hatta geçtiğimiz günlerde söyledi, can bedende durdukça koltukta oturmak istiyor. Muhalefete düşesi yok çünkü rejim değişikliği sürecini tamamlamak istiyor. Şöyle bir durum var, karşısında Beylikdüzü Belediyesi’ni ondan alan, ‘İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder’ dedikten sonra 3 kez adaylarını yenen, Türkiye’nin son başbakanı bu aday Binali Yıldırım. Önce 31 Mart’ta 13 bin 600 farkla sonra 23 Haziran’da 806 bin farkla yenen sonra 5 yıl boyunca başarısız göstermek için yapmadığını bırakmadığı, mileltin karşısına geçip ‘Şehirciliği en iyi biliyor’ diye anse ettikleri öncesinde de bugün bakanı yaptığı Murat Kurum’u getirip 1 milyonun üzerinde fark yedirdiği Ekrem İmamoğlu var.
Erdoğan kendisini yenilmez görüyordu ya, onun travması şu; nasıl bir rejime gelmek istediğini söylemek için söylüyorum, sandıktan anladığı şuydu: Sandık birden çok partinin yarıştığı ve Erdoğan’ın kazandığı bir oyun. Bu oyun için her şey mübah. Öncesinde devlet parti işinin birbirine karıştığı, seçimde oylar sayılırken kabulünde reddinde şeklen böyleydi. Geçmişi tümüyle ibra ettiği, akladığı, gelecek 5 yıla da kayıtsız meşruiyet tanımladığı bir alan görüyordu sandığı. Bu, 31 Mart’a kadar böyle gitti. 17-25 Aralık’tan sonra 31 Mart Seçimleri’nde ne diyor: ‘Milletim ilk seçimde bizi akladı.’ Bakanlar, bakanların çocukarı parayla yakalanmışlar, dönemin başbakanı, ‘Hırsızlık yapan kardeşim olsa kolunu keserim’ demiş, dönemin başbakanını bakanlıktan almış, dosyaları yüce divana yollamak istiyor diye. Ahmet Davutoğlu’ndan bahsediyorum. Siyasal ahlak yasası çıkartmak istemesi onun başını yedi. Ne dedi Davutoğlu’na, ‘Siyasi ahlak yasası çıkarsa bu yasayla görev yapacak bir il, ilçe başkanı bulamayız.’ Kendi il başkanlarına diyor siyasi ahlaksız diye, itiraf ediyor.
"‘Özgür Özel’i canlı verme, başın derde girmesin’ demek istiyorlar"
Erdoğan, önündeki 5 yılda da 'istediğim gibi yönetirim' dedi. 31 Mart’ta şunu gördü, artık kendisinni bir yenilmezliği yok. Yani altın kemer gitti, takıyordu altın kemeri 5 yıl kasıla kasıla yürüyordu: ‘Ben kazandım istediğimi yaparım’. İşin daha kötüsü yenilmezliği yok ama bir yenilmez var o da Ekrem İmamoğlu. Dört kez üst üste Tayyip Bey’in adaylarını yenmiş. Tayyip Bey Ekrem Bey’i yenememenin psikolojisi içinde, ‘Gelecek seçimlere gidemeyiz, rakibim bu olmamalı’ diyor. Ya rakibi ya sandığı ortadan kaldıracak. Bizim meydan meydan eylem yapıyoruz dediğimiz mesele, sandığa, adaya sahip çıkma meselesi. Biz o sandığı Tayyip Bey’e kaptırmamaya çalışıyoruz çünkü sandık Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten, İnönü dönemine ait. Biri tek adam rejimini bitirip Cumhuriyet'i ilan etti, Meclis kurdu, diğeri bunun devamında çok partili rejime gidip kaybettiği seçimde iktidarı devretti yani iktidarın değişebilir olduğunu gösterdi Türkiye’de. Bugün Erdoğan, bu iki kazanımı elimizden almaya, demokrasiden diktaya geçmeye çalışıyor. Darbe yapıyor ama yaptığı darbe askeri değil sivil darbe. Kamuflaj yok, savcı cübbesi var darbecilerin üzerinde. Diktatörlüğünü kumaya çalışıyor, bunu ben diyorum siz demiyorsunuz. Çünkü şundan da tedirginim: Bir yerde bir şey konuşuyorsunuz, RTÜK tutuyor ‘Özgür Özel...’ Ya canlı yayında söylüyorum karşımdaki ne bilecek benim ne söylediğimi? O soruyu soruyor ben cevabını veriyorum. Televizyon kanalı görevini yapıyor. Elinde mikrofon konuşma yapıyor, canlı yayın. ‘Özgür Özel’i canlı verme, başın derde girmesin’ demek istiyorlar.”
“Bunun adı selefi darbesi”
Özel, erken seçim ihtimali hakkında şunları söyledi:
“Erken seçim olsun diye elimizden geleni yapıyoruz. Burada seçimin erkene alınıp alınmayacağına ne Özgür Özel karar verebilir ne Erdoğan. Halkın kendisi karar verebilir. Biz örneğin böyle büyük mitingler yapıyoruz. Bu mitingler erken seçim talep mitingleri 100 binlerden mesela Saraçhane’de 1 milyon 200 bin kişi olmasaydı… İlk gün ben gittim Saraçhane’ye. Girdik içeriye. Yol boyunca da 3 saat böyle Ankara’dan İstanbul’a gelirken camdan dışarı baktım. Dedim ki ‘Emsalsiz, beklenmedik ve önemli bir şey yapmak lazım. Herhangi bir gün gibi bugünü tamamlayamayız.’ Bu nedir, bir kere bunun adını koyalım. Bu darbe. Neye darbe? Geleceği darbe. Bugün ülkeyi yönetenin kendinden sonrakine ve selefine yaptığı, selefi bir darbe. Selefiler demokrasiyi reddediyorlar biliyorsunuz. Ve darbe, Türkiye’nin geleceğine darbe.
"Ne yapacaksa İstanbullular yapacak"
Erdoğan da uzun süredir bu sandıktan istifade etti ama indiği istasyonda hatırladık: ‘Demokrasi bir tramvay, işimize geldi bindik, gelmeyince ineriz’ demişti. Şimdi indiği istasyondayız. Bu selefi darbe; selefine, Türkiye’nin geleceğine, gelecek Cumhurbaşkanı’na yaptığı darbe. Bu darbenin bir hedefi olmalıdır. Nedir? İki hedefi var; canlı hedefi İmamoğlu. O, o gece Vatan’daydı, şimdi de Silivri’de. Bir de mekansal ve simgesel hedefi olmalı. O da Saraçhane, İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Oraya da kayyum atamaya niyetli olduğu belli, iki soruşturma açmış. Biri yolsuzluk, biri terör. Terör soruşturmasından açtığı, belediye başkanlarını belediye meclis üyelerini de tutukladı. Geliyor. Gittik, Saraçhane’ye girdik. Ben dedim ‘Buradayım. Ben buraya bir seçilmiş belediye başkanvekili gelene kadar buradayım. Milleti de buraya çağıracağız.’ Biz daha bunları konuşurken, tabii devletin istihbaratı da vardır, güçlüdür, hızlı duyar. Tak, çıktı; beş gün süreyle İstanbul’da üç kişi bir araya gelemeyecek. En sert toplantı ve gösteri yasağı. Arkadaşlar dediler ‘Ne yapacağız? Dedim ki ‘Biz bir şey yapmayacağız. Ne yapacaksa İstanbullular yapacak. Ne olacaksa bu gece olacak. Ya olacak, ya olmayacak.’ Çıktım orada balkondan önce bir video çektik. Konuştuk. Aşağıda 50 kişi, 100 kişi, 200 kişi gençler toplanmıştı. ‘Akşam 20.30’da burada 100 binler olacak’ dedim. Alkışladılar. O videoları yayınladık. Ama bir yandan da çok karamsar bir tablo çıktı ortaya: Köprüleri kaldırmışlar, Haliç’teki köprüleri kaldırıyorlar, 3-4 durak metroyu engellemişler, yedi kilometre ileriden çevirme var, araç sokmuyorlar, otobüsleri sokmuyorlar. O sırada bir gürültü. Beyazıt’tan öğrenciler bariyerleri yıkmış, İstanbul Üniversitesi. Öyle çok kalabalık da değil, 2 bin kişi filan bir yandan geldiler. O günü hiç unutmam hakkını da yemem. İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’e dedim, ‘Başkanım Vatan Emniyet’in önündeki CHP’liler, orada bir 3-4 bin kişi Vatan emniyetin önüne toplamıştı. Dedim ‘Gelebilirler mi?’ Dedi ki ‘Başkanım gelemezler ama ben gidersem getiririm onları.’ Fırladı gitti. Önlerine düştü, o da onları getirdi. O 6 bin kişi, akşam üstü 3-4, sosyal medya paylaşımlarıyla akşam oldu 155 bin kişi. İlk gece. İkinci gece 250 bin kişi, üçüncü gece 550 bin kişi, tutuklamanın olduğu dördüncü gece 1 milyon 250 bin kişi.”
"Bütün muhalefeti yedi, bitirdi adam"
“O 1 milyon 250 bin kişi orada olmasaydı, bugün adı Adil Bakan… Darbenin hani görevlendirme listesi var ya. En başa yazmış ‘İstanbul Büyükşehir’e eski İstanbul Genel Sekreter Yardımcısı Bakan Adil Karaismailoğlu.’ Karaismailoğlu, işte Trabzonlu bakan. O geliyordu oraya kayyım diye. Bunu şu anda bütün AK Partililer kabul ediyor, bütün AK Partililer. Benim tarif ettiğim darbenin içinde görevlendirme listesinin başında bu vardı. Şişli’de de ‘Şişli Kaymakamı’ yazıyormuş işte, oturttu oraya. Şimdi buraya 1 milyon 200 bin kişi gelmese İstanbul’a kayyım gelirdi. Çünkü o 1 milyon 200 bin kişi kayyım gelirse evlerine dönmeyecekti. Bugün sözüme değer veren, kulak veren herkese söylüyorum: Muhaliftir, beni sevmiyordur, belki benim sözüme değer de vermiyordur, bambaşka bir siyasettendir ama kulak veriyordur. Türkiye’deki herkese diyorum ki, demokrasiye sahip çıkacaksak, erken seçimi getireceksen, ‘Gözünün üstünde kaşın var, ben senin şu yönünü sevmem, bu yönünü sevmem’ demeden, bu mitingler, Saraçhane ölçeğinde 1 milyon 200 bin olduğu gibi, bir meydanda 2 milyon kişi, 4-5 milyon kişi ‘erken seçim’ derse, direnirse gerektiğinde dönmemek üzere gelirse o sandık gelir. Bunu, Türkiye’deki durumundan rahatsız herkese söylüyorum. Geçmişte AK Partilisindir ama bugünkü emekli maaşıyla geçinemiyorsundur. İşçisindir, yapılan haksızlığı sindiremiyorsundur. Bu adaletsizliği sindiremiyorsundur. Biz şuradan geliyoruz: Saraçhane Meydanı’nda açık söyleyeceğim, ilk günler… Ben ‘Sadece Ekrem İmamoğlu’na değil, Selahattin Demirtaş’a da özgürlük istiyoruz’ dediğimde Zafer Partili gençler homurdanıyordu. ‘Ümit Özdağ’a özgürlük’ deyince DEM’li gençler homurdanıyor. Açık açık konuştuk onlarla. Kaydı da var. Dedim ki ‘Seninkini içeri atınca bu sevinirse, bununki içeride sen sevinirsen hep o sevinir.’ ‘Onun hakkını da birlikte savunacağız, senin hakkını da. Önce biz başkanlarımızı, adaylarımızı, liderlerimizi kurtaracağız. Sonra rekabet ederiz, kavga ederiz demokrasi zemininde.’ Yoksa parça, parça bütün muhalefeti yedi, bitirdi adam. Topyekun bir mücadeleye ihtiyaç var. Onun için biz muhalefetin hatta geçmişte iktidar olup, tek adam rejimine, seçimsizliğe, sandıksızlığa itiraz eden, son seçimde bile iktidara oy vermiş demokratların da bu mücadelenin içinde olmasını bekliyoruz.
"Soruyu da duysun millet, cevabını da"
Şunu düşünelim; 15 Temmuz gecesi darbe yapıldığı sırada… Darbe iktidara yapılır. Ama herkes döner muhalefete bakar. Ana muhalefetin gözünün içine bakar. 15 Temmuz gecesi darbe girişimi olduğunda, biz ne yaptık? Ben bunu AK Partili seçmenlere hatırlatırım. A Haber’den izlediler beni. Bize ilk başta diyorlardı ki ‘Solcu, Kemalist subaylar da bu darbeye destek veriyor.’ ‘Yanlış yapıyorlar’ dedim, ‘Destek veriyorsa yanlış yapıyorlar. Darbeyi kim yapıyor, diye bakarsak darbeye karşı olamayız, demokrat olamayız.’ 15 kişiyi önce Genel Merkez’e topladım. Genel Başkanımız uçaktaydı, ulaşamıyorduk. Ondan sonra Meclis’e gittik. Meclis’te de Meclis yolunda da telefon açıldı. Söyledik ‘Biz Meclis’e giriyoruz’ diye. İsmail Kahraman’ı da aradım, grup meclis başkanvekillerini, Ayşenur Bahçekapılı’ya kadar. Hiçbiri de inkar etmedi. Kitapları yazıldı bunların. ‘Bu Meclis’i açalım. Birlikte direnelim.’ Ben konuşma yaptım. ‘100 yıllık partiyiz’ dedim, ‘Çok yendik, çok yenildik. Ama asla darbeye tenezzül etmedik. Bugün yeniden sandık kurulana, milletimiz yeni bir görev verene kadar ülkenin ana muhalefet partisiyiz. Seçilmiş parlamentonun, demokrasinin, hükümetin arkasındayız.’ ‘Darbenin karşısındayız’ dedim. Tepede F16 uçuyordu. Döndüler Meclis’i vurdular, biz bunları yaptıktan sonra. Ama ben o gece Tayyip Erdoğan’a sahip çıkmadım, sandığa sahip çıktım. Başıma Humeyni gibi gelip de Fetullahçılar oturmasın diye bu ülkenin demokrasisine sahip çıktım. Ama o gün sahip çıktığım Erdoğan, şimdi o gün darbecilerin yaptığını yapmaya çalışıyor. Şimdi o yüzden Erdoğan’a karşı ‘siyaset dışı’ dedikleri Ömer Çelik ‘Siyaset bu kadar sert üslubu kaldırmaz’ diyor. Siyaset mi yapıyorsun da benden siyasi nezaket bekliyorsun? Bu yaptığın siyaset mi? Ömer Çelik’in şahsına demiyorum. Ömer Çelik’in sözcülüğünü yaptıklarının bize yaptıkları siyaset mi? Sen darbe yaparsan ben darbeye nereden direneceğim? Karar yeter sayısı isteyerek mi direneceğim Meclis’te? O gece öyle mi yaptık? O gece Bülent Tezcan çıktı CNN yayınına Ayşe Keşir’in telefonunundan. ‘Şimdi sokaklara çıkma, tankların üstüne çıkma zamanıdır’ dedi. Ben ‘Bütün milletimizi meydanlarda direnmeye davet ediyorum’ dedim. Bugün Meclis Başkanvekili seçtiğimiz büyüğümüz Ankara Milletvekilimiz Tekin Bingöl tuttu, çıktı canlı yayında, ‘Bütün Türkiye’yi darbeye karşı direnmeye davet ediyorum’ dedi. O gece biz böyle yapmışız. Canımızı ortaya koymuşuz. Bir CHP’li darbecilere şak şak yaptı mı? Ama şimdi burada bu sefer bunlar darbe yapıyor elindeki güçle bize. Kardeşim tutuksuz yargıla, TRT’den yayınla. Aç, ver frekansı. Tele1 yayınlamaz mı? Bütün televizyonlar yayınlar. Ver frekansı. Soruyu da duysun millet, cevabını da.
“Başka görüntü mü bulamadın?”
Hatırlayalım ilk sabah darbeyi, bu yaptıkları işi basına nasıl duyurdular? ‘560 milyarlık yolsuzluk operasyonu, İmamoğlu suç örgütü.’ İBB’nin altı yıllık toplam bütçesi; 490 milyar. ‘560 milyarlık yolsuzluk operasyonu.’ Şimdi bunu savunan var mı? Yok. ‘Kasadan para çıktı’ diyorlar. Bir baktım tutanağa. Kasadan, 48 mermi çıkmış yayladaki kasadan. Koruma Müdürü’nün ruhsatlı tabancasının mermileri. Çocuklar oynamasın diye küçücük bir kasaya koymuş. Hakan Başkan’ın Gaziosmanpaşa kasası da önceki AK Parti döneminde. Kasanın içinden belediyenin mührü çıkmış. Bir kuruş para yok ikisinde de. Arama tutanakları polis imzalı. TRT ‘Gaziosmanpaşa’nın gizli kasasına erişildi’ diyor. Görüntülerde böyle böyle dolar çıkarıyorlar içinden. Sonra tepki gösterince de açıklama yolluyorlar bize, yani arka plandan. Ya yayladaki arama görüntüleri yoktu, stok video kullandık. Bula bula başka görüntü mü bulamadın, dolar çıkan görüntü kasadan. Adamın kardeşi inanır ya. Şimdi yazsa ki, Özgür Özel’in evindeki kasaya ulaşıldı... Benim birader, 'ya abime bak ne işlere karışmış' der. TRT bu ya."