Yaz sezonu kapıyı araladı, Antalya sahilleri yavaş yavaş dolmaya başladı. Ancak bu cennet kıyılarda güneşin, kumun ve denizin tadını çıkarmaya çalışan vatandaşlar yine aynı kabusla karşı karşıya: fahiş fiyatlar!
Türkiye’nin Turizm başkenti ve Türkiye’nin dünyaya açılan en önemli kapılarından Antalya’da dünyanın hayran olduğu sahillerimizde, bir şezlonga oturup bir içecek içmenin bedeli neredeyse bir maaşa denk gelmeye başladı. Dört kişilik bir ailenin sahile inmesi adeta bir lüks halini aldı. En düşük Fiatlarla, su 50 TL, tost 200 TL, dondurma 100 liradan başlıyor… Bu rakamları duyanlar, “Artık denize evden bakacağız” demeye başladı.
Denetleyen Kim? Bakanlık mı, Belediye mi?
Vatandaşların kafası karışık: Sahil işletmelerinde fiyat kontrolünü Kültür ve Turizm Bakanlığı mı, Ticaret Bakanlığı mı, yoksa Belediyeler mi yapıyor? Açıkçası kimsenin net bir cevabı yok. Ama herkes şundan emin: bir kontrol yok!
Oysa yaz sezonu tam başlamadan yetkili kurumların harekete geçmesi, işletmeleri sıkı denetimden geçirmesi gerekiyor. Yoksa bu sahiller yalnızca dövizle gelen turistlere kalacak, yerli halk ve orta gelirli vatandaş için birer “yasak bölgeye” dönüşecek.
İşletmeciler Ne Diyor?
Peki vatandaş isyan ederken işletmeler ne diyor?
Birçok sahil işletmecisiyle görüştüm. “Bir dokundum, bin ah işittim” desek yeridir. Birçoğu sadece 4-5 ay iş yapabildiklerini söylüyor. “Kupon yerler hariç,” diyorlar, “yılın büyük bölümünde mekan kapalı. Ama giderler 12 ay boyunca sürüyor.”
Elektrik, su, SGK, personel, vergi ve en önemlisi kira… Hepsi tavan yapmış durumda. İşletmelerin çoğu özel şahıslara değil, kamuya ait alanlarda faaliyet gösteriyor. Yani mülk sahipleri genellikle Belediye, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Milli Emlak veya Turizm Bakanlığı gibi devlet kurumları. Bu da kiraların pazarlıkla değil, ihale ile ve fahiş fiyatlarla belirlendiği anlamına geliyor.
Artistin damadı Akkoçların adeta çöreklendiği Beach Parkta ise işletmecilerin işleri daha zor. Menderes Türel döneminde yapılan sözleşme gereği Akkoçlar işletmesinde bulunan Beach Parkın temizliğini, bakımını Antalya Büyükşehir Belediyesi yapıyor. suya sabuna dokunmadan yıllık milyonlarca lira kira topluyor. Antalya Büyükşehir’e verdiği kira ise devede kulak…
Bir işletmeci şöyle diyor:
“Bize denetim gelsin, kontrol edilsin. Biz karşı değiliz. Ama devletimiz de artık bu kira politikasını gözden geçirsin. 5 ay iş yapıyoruz, 12 ay fatura ödüyoruz. Soğutucularımız 24 saat çalışmak zorunda. Ne yapalım?”
Vatandaş Soyuluyor, Yerli Turist Kaçıyor
Gelelim en acı gerçeğe:
Sahillerdeki bu fiyat politikası yüzünden yerli turistin Antalya’dan uzaklaştığını görüyoruz. “Turizmde rekor kırıyoruz” diyoruz ama bu rekorun neresinde Türk halkı var?
Yerli halk kendi sahiline, kendi denizine inemez hale gelmişse, orada başarı değil, ciddi bir sosyal adaletsizlik vardır. Devletin bir eliyle turizmi destekleyip diğer eliyle kiraları yükseltmesi, kendi turizmine baltayı vurmak anlamına gelir.
Velhasıl kelam….
Ne Yapmalı?
1. Denetim yetkisi açık şekilde tanımlanmalı.
2. Belediyeler ve bakanlıklar eşgüdüm içinde fiyat kontrolü yapmalı.
3. Devlet, sahil işletmelerine uyguladığı kiraları gözden geçirmeli.
4. Vatandaşın erişebileceği ekonomik sahil alanları oluşturulmalı.
Bu sahiller bizim. Ne sadece turiste ne de sadece rant sahiplerine ait. Vatandaş sahile indiğinde “vay halimize” demeyecek bir Türkiye dileğiyle…