Belediyecilik, sadece yol yapmakla, park açmakla, sosyal projeler üretmekle sınırlı bir iş değildir. Asıl mesele, bu hizmetleri kiminle, nasıl ve ne bedelle yaptığıdır.
Son günlerde yaşanan gözaltı süreçleri bir gerçeği tekrar yüzümüze çarptı:
Belediye başkanları A takımlarını kurarken duygusal değil, liyakate dayalı hareket etmek zorundadır. Aksi hâlde başları beladan kurtulmaz.
Bu sadece tek bir şehrin meselesi değil. Daha önce İstanbul’da da gördük, Adana’da da, başka illerde de...
Senaryo aynı:
Başkan, güven duyduğu isimleri yanına alıyor. Başkan yardımcıları, özel kalem müdürleri, bürokratlar ve imza yetkisi olan birim müdürleri... Ancak "güven" bazen liyakatin önüne geçiyor. İşte tehlike de tam burada başlıyor.
Çünkü iyi niyetle kurulan ama denetimden uzak, kontrolsüz güç verilen bu kadrolar, bir süre sonra ya hediye adı altında çıkar ilişkilerine giriyor ya da kamu kaynaklarını kişisel menfaatine çeviriyor. Yanlış fatura mı? Direkt belediye başkanının hanesine yazılıyor.
Bu noktada şu soruyu sormak şart:
Bir belediye başkanı ya da bürokrat, hediye kabul etmeli midir?
Hayır!
Ne pahasına olursa olsun, bir kamu görevlisi hediye almamalıdır. Hele hele görevle ilgisi olan kişi ya da iş insanları ve şirketlerden alınan “masum” hediyeler, zamanla kara lekeye dönüşür.
Bugün yaşananlar bunun net göstergesi. Hediyeleşmenin bile suç deliline dönüştüğü bir ortamda, “niyetim temizdi” demek kimseyi kurtarmaz. O yüzden her başkan, koltuğa oturduğu an itibaren önce efrafındakileri tekrar gözden geçirmek zorunda. ..
bunca hain,liyakatsız varken ben bu makamdan nasıl tertemiz ayrılacağım? Diye düşünmeli
Velhasıl kelam...
Belediyecilik bir ekip işidir. Ama bu ekip; ,eski dostlardan, vefa duygusu ya da “beni çok sever” diyenlerden değil; işini bilen, şeffaf, temiz sicilli, layakatlı simlerden kurulmalıdır.
Çünkü bir kişiyle yapılan hata, koca bir belediyeyi ve başkanın tüm siyasi geleceğini yakabilir..
Temiz belediyecilik, liyakatlı kadrolarla başarıya ulaşır.
Liyakat yoksa, bir gün adliyede hesap vermeleri kaçınılmaz olur...