Ülke olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Ekonomi, hem küresel krizlerin hem de iç dinamiklerin baskısı altında. Ancak ne yazık ki, bu zor günleri kendine fırsat bilen bir kesim var. Onlar için vatandaşın cebi, vicdandan daha kıymetli.
Son dönemde özellikle gıda, temizlik ürünleri, altın, döviz, inşaat sektörü, oto yedek parçaları ve giyim toptancıları başta olmak üzere birçok alanda neredeyse her gün yeni zamlarla karşılaşıyoruz. Üstelik bu artışların bir kısmı ne maliyetle, ne kur farkıyla ne de arz-talep dengesiyle açıklanabilir. Adeta bir fahiş fiyat terörü ile karşı karşıyayız.
Mesela bir tas çorba 250 liradan başlıyor, 1000 liraya kadar çıkıyor! Bunun maliyeti ne? Eti unuttuk, tavuk dönerin yarısı yağ… 100 gramı 200 liradan başlıyor. Kontrol yok. Denetim mi? O da ortalarda yok.
Bisküvi gibi atıştırmalık ürünlerin gramajından çalınıyor.
Market raflarında etiketler gün içinde bile değişiyor. Oto yedek parçacısına gidiyorsunuz, “Dün 500 TL idi, bugün 650 TL” cevabını alıyorsunuz. Giyim toptancısı “Yeni sezon” bahanesiyle yüzde elli indirim yalanlarını dükkânların camlarına asıyor ama altında indirim değil bindirim çıkıyor. Altın ve dövizdeki dalgalanma bahane edilip inşaat malzemeleri haftada bir güncelleniyor.
Peki bu vicdansız fırsatçılık karşısında ne yapacağız?
Buradan Türkiye Cumhuriyeti savcılarına sesleniyorum: Bu tablo sadece ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda kamu düzeni ve adalet meselesidir. Üşenmedim, Google’a sordum; Türk Ceza Kanunu’nda cevabı karşımıza çıktı.
Yasalar diyor ki
TCK 237. madde açıkça der ki:
“Belli bir mal veya hizmeti satmak, satmamak, belli fiyatın altında satmamak veya satışı belli şartlara bağlamak suretiyle, serbest rekabeti engelleyen kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.”
Yine 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun kapsamında fahiş fiyat artışı ve stokçuluk suçtur. Kanun böyle diyor. Peki, takan var mı?
Buradan iktidara da çağrımdır: Bu mesele sadece yargının değil, yürütmenin de sorumluluğundadır. Denetim mekanizmaları etkin şekilde çalıştırılmalı, Ticaret Bakanlığı ve ilgili kurumlar sahaya inmelidir. Stokçuluk yapan, fiyat şişiren, halkın ekmeğine göz diken kim varsa tespit edilmeli ve ağır yaptırımlar uygulanmalıdır.
Kiralar çıldırmış durumda. Bir emekli, maaşının tamamını verse dahi yetmiyor; üzerine para koyması gerekiyor. Ev almak hayal oldu. Bankadan krediye başvursan, kredi çıksa bile ortaya çıkan taksitin ödenmesi mümkün değil.
Yaşadığımız sadece bugünün ekmek fiyatı meselesi değil. Bu, yarının çocuklarının sofrasına koyabileceğimiz lokmanın meselesidir. Kriz dönemlerinde fırsatçılık yapmak, toplumun güven duygusunu yıkar. Yıkılan güveni onarmak ise yıllar alır.
Velhasıl kelam…
İçinde bulunduğumuz durumun sorumluluğunu sadece siyasi iktidara yüklemek yanlış bir bakış açısıdır.
Devletin her dükkâna bir görevli vermesi mümkün değil.
Bizlerin de suçu var.
Zamlara tepkisiz kalıyoruz, kaderimize boyun eğiyoruz.
Yarın hepimiz kendi ülkemizde pahalıya yaşamak zorunda kalacağız.
Yaşıyoruz da.
Ben bir vatandaş olarak görevimi yapıyorum, sesimi duyuruyorum.