İnsan yaratılışta eşittir ama hayat adil değildir.
Kimi altın beşikte doğar, kimi hayata sıfırın altında başlar.
Ve bazen, bir çocuk sevdayı bile duvarların ardında öğrenir…
Şöyle ki
İnsan yaratılış olarak eşittir. Öyledir de...
Ama bugün etrafımıza baktığımızda, bu eşitliğin sadece bir sözden ibaret kaldığını acı bir şekilde görüyoruz. Kimi varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyor, kimi yoklukla tanışıyor daha bebekken. Başlangıç noktası bile eşit olmayan bir hayat yarışında, adaletin sesi neredeyse duyulmaz hâle geldi.
Biz ilkokulda siyah önlük, beyaz yaka ile okurduk. Herkes aynıydı.
Kimin zengin, kimin fakir olduğunu kimse bilmezdi. Aynı sırada oturur, aynı kalemle yazardık. O dönemin sade düzeni içinde insana değer veren bir sistem vardı.
Bugün o günleri arıyoruz; çünkü o siyah önlüğün ardında gizli olan şey, eşitlik duygusuydu.
Ama benim hikâyem biraz daha farklıydı…
Çocuk yaşta mapusla tanıştım. Hayat bana adaletsizliğin soğuk yüzünü erken gösterdi.
Kavgalarım oldu, sevdalarım oldu; dayaklar yedik, dayaklar attık.
O yüzden ne gerçek bir sevgilim oldu, ne de platonik bir aşkım. Kalbim bile o demir kapıların ardında sessiz kaldı.
Ta ki askerliği bitirene kadar… Orada biraz nefes aldım, biraz toparlandım. Hayatı, sorumluluğu, insan olmanın kıymetini öğrendim. Ama o erken kırılma, insanın içinde kolay silinmiyor istemesenizde bir iz bırakıyor, hep orada duruyor.
Şimdi bakıyorum da, değişen pek bir şey yok.
Çocuk hala eziliyor, genç işsiz, emek verenin değeri yok. Kimin torpili varsa o yürüyor, gerisi hep yokuş aşağı. Adaletin terazisi çoktan eğilmiş, kimse farkında bile değil.
Bizim özlemimiz sadece eski günlere değil, insan gibi yaşadığımız günlere.
O siyah önlüklerin altındaki eşitliğe, o sade mutluluğa...
Belki hala bir yerlerde o günlerin kokusu duruyor Bir annenin sandığında saklı siyah bir önlükte, ya da bir çocuğun hayalinde kalan beyaz yakada.
Velhasıl kelam......
Bir gün biri o önlüğü çıkarıp ütülerse, belki o zaman yeniden doğar bu ülke.
Belki o zaman, platonik sevdalar bile yarım kalmaz.