Depremlerde, enkaz altından yükselen o tanıdık sesi bilirsiniz:
“Sesimi duyan var mı?”
O an yüreklerimiz ağzımıza gelir. Dakikalar bir ömre dönüşür. O çığlık, bir insanın yaşamla ölüm arasındaki son umududur.
Şimdi o ses, bir beton yığınının altından değil…
Demir parmaklıklar ardındaki bir siyasetçiden yükseliyor.
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Adalet Bakanlığı’na “Hayati risk altındayım, tedavim sürdürülemiyor” çağrısında bulundu. Bu çağrı, avukatları aracılığıyla Halk TV’ye gönderdiği mektupla ortaya çıktı.
Mektubunda şöyle diyor:
“Hayati risk altındayım. Cezaevi koşullarında tedavim sürdürülemiyor. Kronik hastalıklarım ve Covid sonrası komplikasyonlarım ciddi bir tehdit oluşturuyor. Ama hemşerilerimin dayanışması ve kamuoyunun duyarlılığı bana güç veriyor.”
Böcek bu sözlerle hem Adalet Bakanlığı’na hem de millete sesleniyor.
Ama satır aralarında bir şey daha var:
Sessiz bir çığlık…
Belki de en acısı bu.
Koskoca bir kente hizmet etmiş bir belediye başkanı, mapus damında “nefes alamıyorum” diye haykırıyor.
Üstelik bunu sadece fiziksel anlamda söylemiyor; ruhen de nefes alamıyor.
Çünkü artık yalnız.
Kürsülerde alkış tutanlar, selfie sırasına girenler, meclis salonlarında methiyeler düzenler…
Şimdi ortalıkta yoklar.
O ‘dostlar’, o ‘yoldaşlar’, o ‘siyasî büyükler’ birer birer köşe bucak kayboldular.
Oysa insanı en çok hasta yatağında, en çok dara düştüğünde tanırsınız.
Ve şimdi görüyoruz ki Muhittin Böcek’in en ağır hastalığı ne kalp ne akciğer…
En büyük yükü: yalnızlık.
Adalet mi, siyaset mi?
Varın siz karar verin.
Gelelim davaya…
Dosya gizli. Çok yazıldı, çok konuşuldu.
Ama detaya girmeyeceğim. Çünkü ortada sadece hukuki değil, vicdani bir tablo var.
Suç bireyseldir. Hiçbir baba, oğlunun ticaretinden, hatasından ya da suçundan sorumlu tutulamaz.
Ama Muhittin Böcek’in durumu farklı bir noktaya evrildi.
Oğlunun yaptıkları kaldı ki onun da yargı süreci devam ediyor.Basit ticaret suçu siyasi bir yük olarak babaya taşıtılıyor.
Kamuoyunda dosyaya “siyasi ekler” yapılmak istendiğine dair güçlü bir kanaat var.
Oysa bu dosya, tutuklama olmadan da sürdürülebilirdi.
Zaten kaçacak biri değil ki…
“Vatanımı terk etmem” diyen, ölüm döşeğinde bile istifa etmeyen bir belediye başkanından söz ediyoruz.
Pandemi döneminde yaşadığı ağır sağlık sürecini herkes hatırlıyor.
Günlerce entübe kaldı, ölümle pençeleşti.
Şimdi entübe değil belki ama… mapus damında aynı şartlarda yaşıyor.
İlaçlarını zamanında alamıyor.
Gerekli tedaviler yapılamıyor.
Kalp krizi riskiyle baş başa.
Hayat mücadelesi veriyor.
Ama en acısı ne biliyor musunuz?
Sesini duyan yok.
Devleti yönetenler, bu çığlığı ya duymuyor ya da duymazdan geliyor.
Siyaset sahnesinde onunla kol kola yürüyenler ise susuyor, “adli süreçtir” deyip üç maymunu oynuyor.
İşte tam da şimdi… vicdanlarımızın sınandığı yerdeyiz.
Bu dava artık yalnızca bir yargı dosyası değil; bir adamın hayatta kalma mücadelesidir.
Ve aynı zamanda…
Dostlukların turnusol kağıdıdır.
Kim gerçek dost?
Kim vitrin süsü?
Kim sadece makam bekçisi?
Velhasıl kelam..
Muhittin Böcek’in yalnızlığı bize bir gerçeği daha gösteriyor:
Siyaset dostlukla değil, çoğu zaman yalnızlıkla yürünür.
Sevgili dostlar, bazen en büyük çığlık
Yalnızlıktır
Herkes lal olmuş
Sağır olmuş.
Kör olmuş.
Başkan "Sesimi duyan kimse yok mu" diye feryat ediyor duyan yok..