Tarihin tozlu sayfalarını araladığımızda, aynı kökten, aynı soydan gelen bir milletin izlerine rastlarız: Türk milleti… Ve o izlerin derinlemesine işlendiği coğrafyalardan biri hiç kuşkusuz Özbekistan’dır. Buhara’dan Semerkand’a, Hive’den Taşkent’e kadar bu topraklar yalnızca bir ülkenin sınırlarını değil, aynı zamanda Türk’ün kadim hafızasını, kimliğini ve özünü barındırır. Bugün Özbekistan yeniden yükseliyor, gelişiyor ve dünyada saygın bir yer edinme yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Türkiye ve Türk dünyasının gözlerini, kalbini, zihnini Özbekistan’a çevirmesi gerekiyor.
Bu yalnızca siyasal bir tercih değil, aynı zamanda tarihsel ve ırksal bir görevdir. Çünkü Özbekistan bizim ata yurdumuzdur. Orası yalnızca bir ülke değil, Türk ruhunun kök saldığı topraklardır.
Biz Anadolu Türkleri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak Özbekistan’ın yükselişine sevinmeli, gururlanmalı ve bu yürüyüşe elimizden gelen her katkıyı sunmalıyız.
Bugün dünyada 600 milyonu aşkın bir Türk nüfusu yaşıyor.
Düşünün ki bu büyük kütle, tarih boyunca nice imparatorluk kurmuş, nice medeniyetin temel taşlarını döşemiş bir milletin torunları… Bu gücün farkına varıp bir araya geldiğimizde neler başarabileceğimizi hayal etmek bile heyecan verici. İşte bu yüzden, duvarları yıkmalı, gönülleri birleştirmeli, pasaportları değil kardeşliği esas almalıyız.
Özbekistan sadece ekonomik kalkınma ile değil, kültürel uyanışla da ön plana çıkıyor. Türk dünyasının en zengin tarihsel miraslarından birine sahip olan bu ülke, Türkçe’nin lehçeleri arasında Anadolu Türkçesi'ne en yakın ağızlardan birini konuşuyor. Bu da aramızdaki kardeşliği daha da anlamlı kılıyor. Özbekistan’ı anlamak, demek ki Türk milletinin geçmişini ve geleceğini anlamaktır.
Ancak bu karşılıklı bir yolculuktur. Elbette Özbekistan’ın da Türkiye’den gelen kardeşlerine kucak açması gerekir. Vize engelleri, bürokratik işlemler değil; dostluk, misafirperverlik ve dayanışma ön plana çıkmalıdır. Çünkü biz aynı çınarın dallarıyız, aynı ırmağın suyuyla büyüdük. Birbirimize sırt değil, omuz vermeliyiz.
Turizmde, sanayide, eğitimde ve kültürde Özbekistan’a yatırım yapmalıyız. Seyahat rotalarımızı Avrupa’nın kalabalık sokaklarından Semerkand’ın efsanevi mavi kubbelerine çevirmeliyiz.
Bu sadece bir tercihten ibaret değil; aynı zamanda bir bilinç, bir vefa borcudur.
Özbekistan’ı bir kardeş, bir dost değil; bizden biri olarak görmek zorundayız. Çünkü öyledir. Ve biz, ancak birbirimizi sahiplenerek yükselebiliriz.
Sonuç olarak: Türk dünyasının yükselişi, birlikten geçer. Ve bu birliğin kalelerinden biri de Özbekistan’dır. Gelin, yönümüzü ata yurdumuza çevirelim. Gönül köprüleri kuralım. Tarihin bize yüklediği bu sorumluluğu onurla taşıyalım. Özbekistan’ı sevelim, destekleyelim, birlikte büyüyelim.
Velhasıl kelam….
Unutmayalım: Özbekistan’ın gücü Türk dünyasının gücüdür. Türk dünyasının gücü ise Türk milletinin ve Türk ırkının yeniden şahlanışı olur..
Şimdi kadim kardeşliğe vefa zamanı.
Belgegeçer:
hergungazete07@mail.com