Şöyle ki…
Memlekette son yıllarda hile hurda, adam kayırma, “bendesin, ondasın” ya da “mapus damındasın” gibi işler aldı başını gitti. Artık kimse utanmıyor, kimse sıkılmıyor.
Yalan, dolan, sahtekârlık öyle bir normalleşti ki; kimse artık yüzü kızarmadan yalan söylüyor.
Hile hurda, hatta çalan “işini bilen” sayılıyor; hakkıyla çalışan, alnının teriyle kazanan ise aptal muamelesi görüyor.
Size göre nedir bilemem ama bana göre işin özü belli:
Biz, ahlakımızı, vicdanımızı, kültürümüzü bir kenara attık.
Eskiden “komşu komşunun külüne muhtaç” denirdi, şimdi komşu komşunun sırtına basıp yükseliyor.
Selamı menfaate bağladık, dostluğu çıkara çevirdik.
Bir zamanlar bizi biz yapan gelenek ve göreneklerimiz, aile bağlarımız, büyük küçüğe saygımız, sofrada payımız, sofrada duamız vardı.
Şimdi aile kavramı bile zedelenmiş durumda.
Evlerin dizlerinde işlenen “kolay yoldan zengin olma” hikâyeleri, mafya özentili tipler, ekranlarda parlatılan sahte kahramanlar, gençlerin gözünde yeni “rol model” oldu.
Aile içinde yaşanan ahlaki sapkınlıklar bile sıradanlaştı, haberlerde birer rutin haline geldi.
Oysa bunların hiçbiri Türk milletinin geleneğine, töresine, vicdanına uygun değil.
Bizim kültürümüzde edep vardı, haya vardı, utanmak bir meziyetti.
Şimdi bunların yerini arsızlık, bencillik ve çıkarcılık aldı.
“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” sözü artık atasözü değil, yaşam felsefesi oldu.
Kimse haksızlığa ses çıkarmıyor.
Gören susuyor, duyan geçiyor, konuşan yalnız kalıyor.
Biz susmayı olgunluk sandık ama aslında korkaklığa kılıf geçirdik.
Dürüst olan eziliyor, arsızlar ve devletin milletin hakkını yiyenler yüceliyor.
Vicdanlı olmak dezavantaj, kaypak olmak avantaj sayılıyor.
Toplumda kim ne kadar üçkâğıtçıysa, o kadar “akıllı” görülüyor.
Yani her şey tersine dönmüş durumda.
Biz bu hale gökten inmedi.
Ne olduysa kendi elimizle oldu.
Kendimizi kandıra kandıra bu noktaya geldik.
Yalanı, dolanı, hileyi hayatın bir parçası haline getirdik.
Sonra da dönüp “neden bu haldeyiz?” diye birbirimize sorduk.
Cevap aslında çok basit:
Bu toplumda doğruluk prim yapmaz oldu.
Dürüst olmak “enayilik”, vicdanlı olmak “zayıflık” sayıldı.
Hal böyle olunca herkes maskesini taktı, herkes rolünü oynamaya başladı.
Geldiğimiz durum ortada:
Güven kayboldu, samimiyet tükendi, dostluk rafa kalktı.
Aile çözüldü, değerler yıkıldı, edep unutuldu.
Velhasıl, hepimiz aynı gemideyiz ama herkes küreğini farklı yöne çekiyor.
Velhasıl kelam…
Yine de kimse kusura bakmasın,
Ben de dahil, hepimiz aynıyız.
Al birini vur ötekine!