ALİ TAŞ admin

Tarih: 25.09.2025 14:45

İkili iktidar

Facebook Twitter Linked-in

İkili iktidar kavramı, Şubat 1917devriminin ardından Rusya’da oluşan Kerenski hükümetinin oluşturduğu Geçici Hükümet ile Sovyet iktidarının bir arada olmasını tanımlayan bir terim. İkili iktidar kavramı Lenin tarafından tanımlanmış, yine Lenin tarafından bir çelişki olduğu ifade edilmiş ve bir an önce sonlandırılması gerektiği söylenmiştir.

Aynı alanda iki güç merkezinin bulunması olarak da basite indirgenebilir.

Ülkemize baktığımızda da farklı bir şekli ile yerelde ikili iktidar sürecinin içinde bulunduğumuz ifade edilebilir. Bir tarafta, seçimi kazanarak gelmiş bir yerel yönetim yapılanması, diğer tarafta da merkezi hükümeti (bugün için Saray’ı) temsil eden Valilik ve ona bağlı il müdürlükleri.

Bugün CHP’li belediyeler üzerinden yürütülen operasyonlar, özü itibarı ile bu ikili iktidar durumunun ortadan kaldırılma çabasından başka bir şey değil. Bir yandan Saray, yerelde belediyeleri tasfiye ederek kendi iktidarını pekiştirmeye çalışırken diğer yandan CHP, mücadele alanlarını büyüterek ve çeşitlendirerek yereldeki ikili iktidar durumunu merkezi hükümet için kendi lehine sonlandırmaya çalışıyor.

İki tarafta kendi ölçeğinde haklı. Lenin’in de belirttiği gibi ikili iktidar bir çelişkidir ve bir an önce ortadan kaldırılmalıdır. Burada ölçüt, kimin, tarihin hangi noktasında durduğudur. Rusya’da Kerenski ve Geçici Hükümet tarihin gerici tarafında duruyordu ve tasfiye edildi. Ülkemizde de Saray iktidarının tarihin gerici tarafında konumlandığı ve tasfiye edileceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yok.

Yukarıda da ifade edildiği gibi ikili iktidar çelişkidir ve her çelişki gibi içinde çatışma barındırır.

Ülkemizde de çatışma alanları yerelden merkeze doğru genişliyor ve bunun en sıcak örneğini, bekleneceği üzere yargıda izliyoruz.

CHP 38. Büyük Kurultayı iptal davası, ikili iktidar içerisindeki çelişkinin en sıcak çatışma sahasına dönmüş durumda.

Dikkat ederseniz iptal davasında, dünkü komedi de dahil, İstanbul yargısı sürekli Sarayın istediği kararları alırken, Ankara yargısı da sürekli bu kararlara direnerek mevcut hukuk düzeni içerisinde kalmaya çalışıyor. Ankara yargısı denilince, il ve ilçe seçim kurulları da dahil, Yüksek Seçim Kurulu’nu da dahil edin.

Bu fotoğraf da ortaya, biraz abartılı bir ifade ile ‘ikili yargı’ tanımlamasını çıkarıyor. Elbette tüm yargı camiası ikiye bölünmüş değil ve çok kıymetli, kılı kırk yaran hâkim ve savcılarımız mevcut. Ancak, üç beş savcı ve hâkim, ülkenin kaderini etkileyebilecek kararlara imza atınca, ister istemez kararların niteliği, nitelikli hâkim ve savcıların niceliğinin önüne geçiyor.

Bu tablo elbette sürdürülebilir değil.

Bir zamandır ifade ediyorum. Türkiye hızla ‘yönetilememezlik’ sarmalına doğru gidiyor. Bu sarmalın biricik ve tek sorumlusu da ucube ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemin’ ya da bilindik adı ile ‘tek adam rejimi’. Tek adam rejimi olunca, tek adamın her sözü, her kararı, her imzası kanun hükmünde değer görüyor ve hukuk işlevsizleşiyor. Oysa yönetim birinci koşulu, tanımlanmış kuralla bütünü içerisinde sistemi devam ettirmektir. Tanımlanmış kuralların adı da ruhu ile lafzı ile ‘hukuk’tur.

Aslında bir Yargıtay Hakiminin, Anayasa Mahkemesi Kararını tanımaması ile başlayan, bugün yargıda İstanbul – Ankara ayrımına kadar ulaşan süreç ile görüntüde değil belki ama bir müddet sonra Anayasayı ilga etmeye kadar gitmeyeceğinin garantisi ortadan kalkmış bulunuyor.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen tarihin tunç yasası vardır: Tarihin ırmağı geriye akmaz.

Yeter ki tarihin doğru yerinde duralım!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —